1. sınıftayken 1984 ün filmini izlemiştim ama fareli sahneden korktuğum için kapattım ve bir daha açmamıştım.. bugün bunun pişmanlığını yaşıyorum.. neyse sonunda ikisinide okuyanlar kervanına katıldım bende. :)
Kitapları daha okumamış olanlar için söylüyorum GEÇ KALMADAN OKUYUN ! Günümüz siyasetini, manipülasyonun nasıl iliklerimize kadar işlediğini çok net biçimde ortaya koymuş iki kitapta da.
1984 ü okurken çok şaşırmadım aslında , gerçeklerin nasıl saptırıldığını kendimizi nasıl kandırdığımızı , birilerinin doğru söyleme ihtimaline karşı nasıl didik didik edildiğimizi ve en önemlisi davranışların değil düşüncelerin ne kadar korkuttuğunu gösterdi bana. ki bunlar zaten bildiğim şeylerdi ama iktidar sahiplerinin düşünen ve gören insanlardan ne denli korktuğunu ve bu kadar ileri gidebileceğini tahmin edemezdim !
1984 ü sadece okumadım resmen yaşadım diyebilirim.. İnsanların bilmedikleri savaşlarla nasıl kandırıldıklarına , Geçmişin nasıl değiştirilebileceğine !! Ufkunuzu açacak bir kitap. Zaten bildiğiniz şeyleri yüzünüze çarpıcak emin olabilirsiniz !
Emmanuel Goldstein'in kitabından bir alıntı ;
Ancak, zenginliğin toplam yükselişinin, hiyerarşik toplumun
parçalanması demek olduğu gözden kaçmıyordu. Herkesin çalışma saatlerinin
kısaldığı, yeterli yiyeceğinin olduğu, banyolu ve buzdolaplı bir evde yaşadığı,
arabası hatta uçağı olabildiği bir toplumda, eşitsizliğin en belirgin ve en
önemli yanlarının silineceği ortadaydı. Bu yaygınlaştığında da, zenginliğin
ayırıcı gücü ortadan kalkacaktı. Kuşkusuz, kişisel mülk anlamındaki zenginliğin
eşit olarak paylaşıldığı, kudretin ise ayrıcalıklı, sınırlı bir zümrenin elinde
olduğu bir toplumu düşlemek olasıydı, ama uygulamada, böyle bir toplumun
sarsılması uzun sürmezdi. Çünkü rahat ve geleceğe olan güvence herkese
sağlandığı zaman, yoksulluk nedeniyle gelişemeyen insan kitleleri okuma-yazma
öğrenerek, kendileri için düşünmeyi başarabilecekler; bu aşamayı geçirdikten
sonra, ergeç ayrıcalıklı sınıfın gereksizliğini kavrayarak ondan
kurtulacaklardı. Uzun dönemde, hiyerarşik toplum, ancak yoksulluk ve bilgisizlik
üzere kurulu olduğu sürece var olabilirdi. Yirminci yüzyıl başlarında bazı
düşünürlerin de önerdiği gibi, yeniden tarım toplumuna dönüş de bir çözüm
değildi. Bu, tüm dünyayı sarmış olan mekanikleşmeyle çelişmekteydi. Üstelik,
endüstride geri olan ülke, askeri açıdan da geriydi ve doğrudan ya da dolaylı
olarak kendisinden daha güçlü olan devletler tarafından yönetilmeye
mahkûmdu.
Üretimi düşürerek kitleleri yoksulluk içinde tutmak da çözüm
değildi. Bu yol kapitalizmin son aşamasında, 1920 ve 1940 yılları arasında
denendi. Ekonomi yavaşlatıldı, topraklar ekilmedi, sermaye malları artırılmadı,
nüfusun büyük bir kesimi çalıştırılmayıp devlet tarafından beslendi. Ama bu,
ülkelerin askeri gücünü azalttığı ve gereksiz kıtlık, kaçınılmaz bir muhalefet
yarattığı için, bu yoldan çabuk vazgeçildi. Sorun, dünyadaki gerçek zenginliği
artırmaksızın endüstri Çarkını döndürmekti. Üretim sürdürülmeli, ama üretilenler
insanlara dağıtılmamalıydı. Uygulamada bunun için tek çözüm yolu, sürekli bir
savaş durumunda olmaktı.
SAVAŞ BARIŞTIR
ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR
BİLGİSİZLİK KUVVETTİR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder